Erhan henüz 19 yaşındayken, ailesi vermeyince sevdiği kızla kaçmışlardı. Kız reşit olmadığından “evlenmek için kız kaçırmak” maddesinden cezasını yatıyordu. Tahliye olup bir an önce düğün yapmanın hayalini kuruyordu.
Bir mahkûmun “İrzden gelenler sanki cinayet mahkûmuymuş gibi dolaşıyorlar.” diye Erhan’a laf dokundurması çok ağırına gitti. Kendisi de cahil sayılırdı. Bu yüzden böyle sataşmaları gereğinden fazla ciddiye alıyordu. İrzci damgasına fena takmış, yine de cevap vermemişti. Bunu söyleyen mahkûm, Erhan sessiz kaldıkça sataşmalarını arttırmış, hatta ona tecavüzcü, diye seslenmeye başlamıştı.
Artık sabrının taştığı bir noktada kendisini aşağılayan ve cinayetten yatan bu mahkûmun yakasına yapıştı. “Ulan ben tecavüzcüyüm, sen cinayet mahkûmusun öyle mi? Şu andan itibaren ben de cinayet mahkûmuyum.” deyip herkesin gözü önünde bu mahkûmu şişleyerek öldürdü.
Yıllar geçmiş Erhan açık cezaevine gelmişti. 30 yıldır cezaevi cezaevi dolaşan Hüseyin’le aynı koğuşa düştüler ve iyi dost
oldular.
Hüseyin, Erhan’ın iyi görüştüğü Temel ismindeki
mahkûmdan oldum olası haz etmemişti. Selamlaşmak dışında bir diyaloğa girmiyordu.
Günler geçip gidiyorken, Erhan’ın infazı bir yılın altına düşmüştü. Erhan izin alıp sevdiğini görmeye gitti. Döndüğünde suratından düşen bin parça, sessizce bir kenarda oturuyordu.
Hüseyin; “Bir sıkıntı mı var? Yüzün gülerek dönmeni bekliyordum. Dışarıda işler iyi gitmemiş anlaşılan?”
“Evet Hüseyin ağabey, sıkıntı büyük. Dayım, kendisine emanet ettiğim karıma bir sürü sorun çıkartmış, hakaret etmiş, evden atmış. Öyle doluyum ki, çıkınca kesin vuracağım dayımı.”
“Sen yıllardır onların yanında değilsin. Hemencecik vurmayla kırmayla olmaz. Bak bakalım bir öğren, sorunları neymiş?”
“Tamam ama eninde sonunda vururum gibi geliyor bana.”
Hüseyin bu konuda daha fazla konuşmadı. Sorunu zamana yaymanın ve daha sonra değerlendirmenin sağlıklı olacağını düşünüyordu.
Zaman ilerlemiş, Erhan’ın tahliyesine bir ay kala çok sevdiği arkadaşı Temel de tahliye olmuştu. Dostluklarını dışarıda da sürdüreceklerdi. Adresler, telefonlar alındı, verildi.
Erhan’ın da tahliye günü gelmiş, tüm koğuş arkadaşlarıyla vedalaşmış, Hüseyin’le vedalaşmak için sarıldığında onu zor bırakabilmişti. Hüseyin bu arada Erhan’ın cebine bir miktar para koydu.
Telefonla arandığı anonsunu işiten Hüseyin, beklemediği bu telefonun ucunda kim olduğunu merak ederek idareye gitti. Arayan Erhan’dı. Kısa bir hâl hatırdan sonra Erhan, heyecanlı ve oldukça da
öfkeli şekilde, Temel ve karısının birlikte kaçtığını, ikisini de öldüreceğini, meğer dayısının uygunsuz davranışları nedeniyle karısına kötü davrandığını öğrendiğini anlatıyordu.
Hüseyin’in; “Biliyorsun telefon dinleniyor. Bu hafta ziyarete gel görüşelim.” teklifine “Tamam.” diyen Erhan telefonu kapadı.
Ziyaret günü karşılıklı oturan Hüseyin Erhan’a; “Anlat bakalım.” dedi.
“Dayımın suçu yokmuş. Sen olmasaydın neredeyse dayımı öldürecektim. Temel şerefsizi ile benim karı kaçtılar, ikisini de öldüreceğim.”
“Oğlum sen ahmak mısın? Bu kadının uğruna yıllarca cezaevinde kaldın. Önce dayını öldürecektin, şimdi bir suçu yokmuş diyorsun. Fevri kararlar alıyorsun. Biraz aklını başına topla, bir düşün. Onun için yıllarca cezaevinde kaldın, bir sözüne dayını öldürecektin. O ne yaptı? Birkaç gün önce tanıdığı, kendisinden çok yaşlı, evli ve kendi yaşında çocukları olan biriyle kaçtı. Sence bunun için bir gün ceza yatmaya değer mi? Aksine kurtuluş sadakası vermelisin?”
“Tamam, doğru söylüyorsun da, onca yıl yattıktan sonra, en yakın olduğum iki kişinin ihanetine uğramış olmayı hazmedemiyorum. İkisini de öldürmeden yüreğim soğumayacak!”
Hüseyin; “Peki Erhan, istiyorsan yap ama bana güveniyorsan benim dediğim gibi yap!” diyerek yine zamana oynamaya başladı.
“Kimseye öldüreceğim, vuracağım demeyeceksin. Aksine, iyi oldu kurtuldum, iki şerefsiz birbirini buldu, ben önüme bakıyorum diyeceksin.”
“Sonra?”
“Biraz zaman geçmesi lazım. Hemen başlarına bir şey gelirse polis seni alır. Olay soğuduktan sonra planını yapar, ikisini de
öldürürsün. Şimdi git, anladığın bir işte çalış, para biriktir. Bu işler parasız olmaz.”
Erhan’ın kafasına yatmıştı. Hüseyin de biliyordu ki, bu süreç uzadıkça Erhan böyle bir şeye kalkışmayacaktı.
Aradan yıllar geçmişti. Hüseyin tahliye olmuştu, evinde otururken bir telefon geldi. Arayan Erhan’dı. Hüseyin’in keyfi yerine gelmişti. Mutlulukla eskileri yad ettiler.
“Ağabey, Allah senden razı olsun! Senin telkinlerin olmasaydı ben hâlâ cezaevindeydim. Çok düşündüm ve söylediklerin gayet mantıklı geldi. Gerçekten değmezmiş!”
Damat: Kız kaçıran hükümlü.
İlk Yorumu Siz Yapın