Salih, Hacı Murat’ıyla (Murat 124 araba) yirmili yaşların sonundaki gencin yanında istop etmiş gibi durdu. “Delikanlı, vurduralım şunu, bir el atıver,” ricasına “Tabii abi,” diye cevap aldı. Delikanlı arabaya abandığında vurdurarak çalışmış gibi çalıştırdı arabayı.
“O kadar yardım ettin, bin de seni gideceğin yere götüreyim,” dedi. Delikanlı arabaya biner binmez Salih belinden tabancasını çıkardı. Büyük bölümü kafasına olmak üzere tam on dört el ateş ederek öldürdü delikanlıyı. Arabanın içi, Salih’in üstü başı kan ve beyin parçalarıyla sıvanmıştı âdeta. Sakince polisi arayıp, “adam öldürdüğünü, kendini almaları için arabada, cesedin başında beklediğini” söyledi.
Öldürülen delikanlı Uğur’un şikayetçi babasının avukatı olarak duruşmaya gireceğim. Salih’in Doğukan isimli, yirmili yaşlarda bir oğlu var. Resmen tanıkları, davaya katılanları, hatta beni bile terörize ediyor, saldırıyor, tehdit ediyor. Bir türlü zapt edemiyorlar çocuğu. Adliye polisi gelip uzaklaştırdı da duruşmaya girebildik.
Aynılarını duruşmadan çıkışta da yaşadım. Ağır suçların komiseri iyi dostumdu. Laf arasında Salih ve Doğukan’dan
bahsettim. “Çok iyi hatırlıyorum, ifadelerini ben almıştım, olayın evveliyatını da biliyorum,” dedi ve anlatmaya başladı.
Salih’in büyük oğlu on yıl kadar önce Uğur tarafından bıçaklanarak öldürülmüştü. O yıllarda yine cinayetten cezaevinde olan Salih’i hiç görmemiş Uğur. Salih, on yıl cezaevinde yattıktan sonra salıverilmiş. Bu süre içinde ince ince cinayet planları yapmış, kendisini tanımadığından Uğur’u cezaevinden çıkışının üçüncü günü tuzağa düşürüp vahşice öldürmüştü.
Tabii polis ifadesinde ve mahkemede, cinayeti taammütten (tasarlayarak öldürmekten) çıkarmak için olay günü Uğur’u tesadüfen gördüğünü, “Ne yüzle sokakta dolaşabiliyorsun?” dediğini, Uğur’un da “Kes lan, oğlunu öldürdüğüm gibi seni de öldürürüm,” deyip arabaya zorla bindiğini, elini beline atınca da korkup yanındaki silahı, şarjörü bitene kadar sıktığını söylüyor.
“Küçük oğlu Doğukan da bizim şubeden çokça geçmiştir,” diye ekliyor komiser dostum. “Hatta son olarak yaralamadan yattı diye biliyorum. Bunlar tehlikeli insanlar, hiç itiraz etme, gelecek celse yanına iki sivil vereceğim.”
“Eh, öyle diyorsan tamam,” dedim.
Duruşma günü beni yeterli bir mesafeden izleyen sivil polislerle Ağır Ceza duruşma salonunun önüne gittim. Her zamanki gibi duruşma bir saat kadar sarkacaktı. Bu deliyle bir saati nasıl geçireceğimi düşünürken, Doğukan bana doğru seyirtti. Sivil polisler hemen yaklaştılar. Bir önceki celse hayvandan farkı olmayan Doğukan gitmiş, yerine makul ve mantıklı bir adam gelmişti.
Muhtemelen Emniyet Müdürlüğü’nden kulağı çekilmişti. Bir de silah taşımak, bu tür insanlarda saygı uyandırıyordu. Adliye’ye girerken ve çıkarken silah bırakıp almamı izlemesinin de etkisinin olduğunu düşünüyorum.
“Avukat abi, geçen sefer çok ayıp ettim. Sen de işini yapıyorsun neticede. Ama beni de anla. Babam söz konusu olunca delirdim. Şimdi daha sakin kafayla değerlendiriyorum olayı. Çay alayım mı ağabey? İçer, muhabbet ederiz.”
Az sonra iki elinde iki çay, dökmemek için paytak paytak koşarak geliyordu.
Sonraki celselerde hem kendime hem maktulün babasına çay getirtiyordum Doğukan’a.
İnsan tabiatı çok karmaşık. Bir celse önce beni gözünü kırpmadan öldürebilecek delikanlı sonraki celselerde bana çay taşıyordu. Onun için, avukatlıkta çok sert ve uzlaşmasız olmaya karşıyım.
Neticede, tehdit edilen tanıklar, baskı altına alınan şikâyetçiler derken epey indirimli bir ceza ile kurtuldu Salih. Hatta Yargıtay da onadı kararı.
Yeni bir cinayet işlemediyse, Salih çoktan sokaklardadır şimdi.
İlk Yorumu Siz Yapın