İçeriğe geç

GÖÇER ÇİNGENELER

Vatanları hiç olmadı, hiçbir zaman devlet kurma düşünceleri de olmadı.

Halk arasında buçuk millet olarak anıldı.

Genellikle içinde bulundukları toplumun değer yargılarını, hatta dinini benimseyerek uyum sağlamaya çalıştılar.

Ziyaret ettiğimiz pek çok çadırda Türk bayrağının varlığına tanık olduk.

Çocuklara büyüyünce ne olacaksın sorusunun erkek çocuklardaki karşılığı; “Asker olacağım.”

İkinci dünya savaşı sırasında yaklaşık 6 milyon Yahudi’nin katledildiği bilinmektedir. Bu sayı, bölgede katliama maruz kalan Yahudi nüfus yoğunlu- ğunun %60’ıdır.

Oysa çingene nüfus oranına bakıldığında, kurtulanların sayısı %10 civa- rındadır. Dolayısıyla çingene nüfusunun %90’ı yok edilmiştir…

Bu büyük katliamın anısına, 2 Ağustos Dünya Çingene Soykırım günü ilan edilmiştir.

Çarmıha gerenin hiç mi suçu yok?

Katolik dünyanın inanışına göre; “Hz. İsa’yı çarmıha geren çivileri Çingeneler yapmıştır.”

İşte bu yüzden; “Yerleri, yurtları olmasın, ülkeler, şehirler, dağlar, tepeler onları kabul etmesin, bir yere ait olamasınlar, nesiller boyu dolanıp dursunlar.” diye ağır bir beddua ile lanetlenmişlerdir.

İyi, güzel, çiviyi çingeneler yaptı diyelim. Ama Hz. İsa’yı çarmıha Çingeneler germedi. Çiviyi yapanın suçu var da çarmıha gerenin hiç mi suçu yok?

***

Görmediğimiz, yok saydığımız Göçerler yanı başımızdaymış meğer. Cami çeşmesinden bile su almalarına izin verilmeyen, genellikle dışlanan, hatta elinden bir şey yenmeyen(*) bu insanların, Çingenelerin hikâyesine küçük tanıklıklarımız oldu.

İlk temaslarımızda onlar da çekingen ve mesafeliydi. Çingene olmayan erkeklere Gaco, kadınlara Gacı dendiğini, çingene olmayan insanların yaşam alanlarına girmelerini bir tür kirlenmek olarak kabul ettiklerini çok sonra öğ- rendik. Bu nedenle arkadaş olmak, kabul görmek, az çok bir zaman alıyor.

Yaşlılar haricinde göçerliği bir özgürlük ve rahat yaşam biçimi olarak görüyorlar. Bu tür yaşamın yaşlılıkta çok zor olacağının da bilincindeler. Bi- zim için kabul edilemez koşullarda yaşayan bu insanlar hakkında fotoğraf ekibimizdeki bir arkadaş duygularını; “Biz bunların yerinde olsaydık canavar kesilir, insan yerdik herhalde. Bunlar yine de insan kalabilmişler.” diye özet- lemişti.

Görebildiğimiz ve anlayabildiğimiz kadarıyla, işte göçerlerin hikayesi…

Öldüğüm zaman beni ayakta gömün.

Çünkü bütün ömrüm dizlerimin üstünde geçti.

Çingene atasözü(**)

(*) Bursa’da ünlü bir kuruyemişçi; “Birkaç kişilik personelimize yemek ve çay yapsın, na- fakasını çıkarsın diye Çingene bir kadını işe aldım. Daha ilk gün personelden hiçbiri kadının yaptığı yemeğe el sürmedi, getirdiği çayları da içmediler. Belki alışırlar diye bir iki hafta çalıştırdım, personelin tavrı değişmedi. İşten çıkarmaya mecbur kaldım.” diye anlatmıştı bu trajediyi.

(**) Simyacı’nın da yazarı Paulo Coelho’nun Porto Bella Cadısı romanında geçer.

Allah yolunu açık etsin Songül. Kendin kadar güzel bir hayat yaşamanı dilerim.

Songül ve ailesiyle, Bursa Nilüfer Çalı Mahallesi’nin kırsalında karşılaş- tık. Kış aylarıydı ve oldukça ciddi bir soğuk vardı. Üç erkek, bir kız çocuk, anne ve baba, altı nüfus derme çatma çadırımsı bir barakada kalıyorlardı.

Baba Adnan’ın at arabası vardı. Hurda toplayıp kilosu iki liradan satıyormuş.

Songül henüz beş yaşındaydı. Mahzun ve suskun bakışlarından çok etki- lendim. O akşam çektiğim fotoğrafları gösterip, hikâyeyi eşimle de paylaştım. Neşe; “Koruyucu aile olup okutalım Songül’ü.” deyip bana söz bırakmadı.

Bir sonraki ziyaretimizde baba Adnan’a nasıl teklif edeceğimin kararsızlığı içindeyim. Hoşbeşten sonra; “Songül okusa ne iyi olur.” diye konuyu açtım.

“Nasıl okuyacak abi? Ortaokula giden çocuk var bizim komşuda. Daha okuma yazmayı bile doğru dürüst çözemedi. O da haklı. Bir yerde üç aydan fazla kalamıyoruz. Hem kız çocuğu bu. Bizde kızlar 13-14 oldu mu kocaya kaçıverirler.”

“Hah işte, tam da bunu diyordum. Bu çocuğun okuması için bir yerde sabit ikamet etmesi lazım. Mesela bir koruyucu aile bulsak?”

“Olmaz abi. Ben çocuğumu özlersem görmek için bilmem ne sitesine at arabasıyla mı gideceğim? Çocuk da utanır, ben de.”

“Bir yurda yerleştirsek?”

Şubat soğuğunda çıplak ayakla dolaşan Songül’ü gösterip; “Bu, yurtta ölür be ya!”

Her anne baba gibi, evladına en iyi kendisinin bakacağı inancını böylesi- ne sade şekilde ifade eden Adnan’dan içten içe utandım.

“Haklısın, ölür.”

Belgesel grubumuzun beş üyesiyle ve ilk kez tanışmak için göçer çinge- nelere gidiyoruz. Belgesel atölyemizdeki Selma Çubukçu da aramızda. Çok saf ve temiz kalmayı başarabilmiş ender insanlardan.

“Cem Bey, bize bir şeyler ikram ederlerse yiyecek miyiz?” “Elbette Semra.”

“Nasıl olacak? Ben kesin yiyemem.”

Sonraki ziyaretlerimizde, adıyla hitap ettiği Çingene kızlara özlem giderircesine uzaktan koşup sarılması, hâl hatır sorması… Sözü fazla uzat- mayayım. Durum, aşağıdaki fotoğrafta açıkça görülüyor.

Düzenlediğimiz mangal partilerine kızım Şeyma ile gittiğimiz de vakidir. Ama o ön yargılı olmadığı için daha çabuk kaynaştı.

Djalem Djalem(*)

Djelem, Hitlerin katlettiği (II. Dünya Savaşı, Roman Holokostu) 350 bin çingene için yakılmış bir ağıttır. 1971 yılında Londra’da yapılan 1. Dünya Çingeneleri Milli Kongresi’nde bu şarkı, Çingenelerin milli marşı olarak kabul edilmiştir.

Djalem Djalem

Uzun uzun yollara gittim, Neşeli bir Roman ile tanıştım.

Hey Roman, nereden geliyorsun, Çadırınla mutlu yolculuğunda? Hey Roman, hey genç Romanlar! Eskiden harika bir ailem vardı, Kara lejyonlar onları katletti.

Tüm dünyanın Romanları, bana katılın, Romanlar için yollar açık.

Şimdi Romanlar için yükseliş zamanı, Bunu yaparsak yükseleceğiz.

Hey Roman, hey genç Romanlar! Beyaz kapıları aç Tanrım.

Böylece insanlarım nerede görebilirim. Yollardaki seyahatimize geri dön

Ve mutlu Romanlarla yürü.

Hey Roman, hey genç Romanlar! İleri Roman halkı! Şimdi tam zamanı.

Bana katılın dünyanın tüm Romanları. Esmer yüz ve kara gözler,

Onları siyah üzüm kadar istiyorum. Hey Roman, hey genç Romanlar!

(*) Youtube’da “Djalem djalem” olarak arama yaptığınızda bu ağıtı Zarko Jovanoviç’in etkileyici bestesiyle izlemeniz mümkün. En iyi versiyonun at arabası görseli bulunan video olduğunu düşünüyorum

Kategori:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir