1984’ten bu yana uygulanmamaktadır. Ölüm cezası önce 2001’de savaş tehdidi ve terör suçları dışındaki suçlar için, 2002’de savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar haricindekiler için kaldırılmıştır. 2004 yılına 5170 sayılı kanunla anayasadan ölüm cezaları maddeleri çıkarılmış, 5218 sayılı yasayla da Türk Ceza Kanunu’ndan ölüm cezaları ile ilgili maddeler çıkarılmış, böylece ölüm cezası Türk Hukuku’ndan tamamen kaldırılmıştır.
1920’de Meclisin kuruluşundan, 1984’te ölüm cezalarının fiilen kaldırılmasına kadar geçen 64 yıllık dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanan ve infazı gerçekleştirilen ölüm cezası kararı sayısı 712’dir. Bunlardan 15’i kadın hükümlüdür. Ancak bu rakama İstiklal Mahkemeleri’nin Meclis’i devre dışı bırakarak aldığı idam kararları dahil değildir. Meclise gelmeden İstiklal Mahkemeleri tarafından verilen 1.500-2.000 civarında idam kararı bulunduğu tahmin edilse de bunlardan kaçının infaz edildiğine dair kesin bir bilgiye ulaşılamamaktadır.
Temmuz 1953 yılında Resmî Gazetede yayımlanan 6123 sayılı “Türk Ceza Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun” ile değiştirilen 12. maddesine göre idam cezası asarak infaz ediliyordu.
Türkiye Cumhuriyetindeki prosedüre göre; mahkemeler tarafından verilen idam kararları Yargıtay’da onandıktan sonra Meclis’e gönderiliyor, Meclis’in de idam kararını onaylaması halinde infaz ediliyordu. İnfaz kurallarına göre ölüm cezası hükümlünün mensup olduğu din ve mezhebin hususi günlerinde yerine getirilmiyor, hamile kadınlar doğum yapana kadar, akıl hastalığı tespit edilenler akli dengesi düzelene kadar idam edilmiyordu. 18 yaşından küçükler ve 65 yaşından büyükler hakkındaki ölüm cezaları da uygulanamıyordu.
İnfazlar 1965 yılına kadar gündüzleri ve halkın izleyebilmesi için alenen ve İstanbul’da Sultanahmet Meydanı, Ankara’da Samanpazarı, Bursa’da Heykel Meydanı ve sair umumi yerlerde gerçekleştiriliyordu. 1965 yılında İnfaz Kanunu’nda yapılan değişiklikle hükümlü soyutlandığı yerden alınarak bir hücreye konuluyor ve infaza buradan götürülüyordu. İnfaz kapalı cezaevinde özel bir bölümde, diğer hükümlülerin göremeyecekleri bir yerde ve güneş doğmadan gerçekleştiriliyordu. Hükümlüler birden fazla ise infaz ayrı ayrı ve birbirlerini göremeyecekleri şekilde yapılıyordu.
Mahkûm, anne veya babasını öldürmek suçundan hüküm giymiş ise infazın gerçekleştirileceği yere yalınayak, başı açık ve siyah gömlek giydirilerek götürülüyor ve hüküm bu şekilde infaz ediliyordu.
İnfaz öncesinde hüküm usulen mahkeme heyetinin seçip gönderdiği hâkim tarafından okunuyordu. Ayrıca teamül olarak mahkeme üyesi veya din adamı tarafından veya ayrı ayrı hükümlünün son sözü soruluyordu.
Cezanın infazından sonra doktor tarafından hükümlünün ölmüş olduğu tespit ediliyor ve infaz yerinde hazır bulunanlar bir tutanak düzenleyerek imzalıyorlardı. İnfazdan sonra hükmün özeti; hükmün verildiği yerde, cürmün işlendiği yerde, hükümlünün en son ikamet ettiği mahallenin uygun yerlerine asılarak ilan ediliyordu. Cenaze, merasim yapılmadan mirasçılara teslim ediliyor, eğer mirasçı bulunmuyor veya kabul etmiyorsa belediye tarafından gömülme işlemi tamamlanıyordu.
Ölünün kişisel eşyaları mirasçılarına, yabancı uyruklu ise bağlı bulunduğu devletin konsolosluğuna, bunlar yoksa yerel sulh hakimine teslim ediliyordu.
Askeri şahıs askeri bir suçtan dolayı ölüm cezasına çarptırılmışsa Askeri Ceza Kanunu’nun 20. maddesi gereğince kurşuna dizilerek cezanın infazı gerçekleştirilir. Örneğin; Şeyh Said İsyanı ile bağlantıları olan Albay Cibranlı Halit, Molla Abdurrahman, Yusuf Ziya Bey, Teğmen Ali Rıza Bey, Faik Bey kurşuna dizilerek idam edildi. Hükmün infazı için TBMM’nin onayı şart olsa da savaş zamanı halinde Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanı hükmü onaylamaya yetkiliydi. Bu durumda TBMM kararı olmaksızın ölüm cezasının infazı gerçekleştirilebiliyordu.
Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 245. maddesine göre hükümlü, infaz yerine silahlı bir takımın muhafazasında ve üzerinde hiçbir askeri işaret bulunmayarak getiriliyordu. İnfaz yerinde mahkûmiyet ilamı ile infaz lüzumunu gösteren işaret kendisine yüksek sesle okunduktan sonra hükümlünün gözleri bağlanıyor, bu sırada hükümlünün bağlı bulunduğu birliğin veya hükümlü başka bir birlikte ise orada mevcut başka bir birliğin çeşitli bölüklerine mensup en kıdemli erlerinden seçilmiş bir manga, görevlendirilecek bir subayın el işareti üzerine hükümlüye ateş ediyordu.
İdam cezaları kimi zaman siyasiler için de uygulanmıştır. 1920–1961 yılları arasında, 11’i İstiklal Mahkemeleri tarafından olmak üzere toplam 16 milletvekili idam edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde 25 Ekim 1984’te cezası infaz edilen son idam mahkûmu Hıdır Arslan‘dır. Ekim 1984’ten itibaren mahkemeler tarafından verilen ölüm cezaları Meclis’te onaylanmadığı için infaz edilmemiştir.
1991 yılında çıkarılan bir afla, 500 civarında ölüm cezası 10 yıl ağır hapse dönüştürülmüş ve 2002’deki yasayla da fiilen uygulanmamış olan tüm idam kararları, ömür boyu hapse çevrilmiştir. Bunlar arasında Abdullah Öcalan’ın 29 Haziran 1999’da çarptırıldığı ve 25 Kasım 1999’da Yargıtay tarafından onanan ölüm cezası da vardır.
İlk Yorumu Siz Yapın